Aile Ocağını Yanık Tutmak

 

06 Haziran 2020 13:29
Aile Ocağını Yanık Tutmak





  İnsanın dönüp dolaşıp sükûnet bulduğu
tek yerdir, aile ocağı. Başını omzuna yaslayıp ruhunu hafifleten eş,
cıvıltılarıyla evi şenlendiren çocuk/lar… Bu ocağın hep yanık olması, toplumu
pişiren etkenlerden biridir. Bundan yoksun olanların, huzuru başka yerlerde
aramaları ve bulamamaları; hem ahlaki sınırları çiğnemelerine, hem hayatı
bireysel yaşamalarına ve böylece bazı erdemlere ulaşamamalarına sebep oluyor.

Günümüz ailelerin pek çoğunda şiddetli
geçimsizlik, ilgisizlik, ihanet gibi sonuçları çok ağır olan vakaların sayısı
günden güne artıyor. Elbette bunun analizleri yoğun bir şekilde yapılabilir.
Kanımca en büyük problem, sevgi-saygı ikilisinin zedelenmesi…

Evlenmeden önce birbirlerine büyük saygı
ve sevgi gösteren çiftlerin, evlendikten sonra aralarındaki ilişkinin
normalleşmesi(!) vehmine kapılması sonucunda mutluluğun giderek azalması
hepimizin malumudur. Ama bu ikiliyi koruyabilen ve ömrünün sonuna kadar huzuru
yakalamış nice çiftler de var.

Evvela eşler arası “koşulsuz sevgi” bağı
çok sağlam kurulmalıdır. Yani sevgisinin önüne “eğer” kelimesini getirmeden…
“Bana şunu alırsan, şöyle yaparsan, şu şekilde davranırsan, şu huyunu
değiştirirsen seni daha çok severim” tarzı koşul belirtme, sevgiyi en baştan
katleden çirkin bir davranıştır. Her erkek ve ya kadın kendisinin “olduğu gibi”
kabullenilmesini ve sevilmesini ister. Bu tür sevgi kalıcıdır. Çünkü içinde
gizli bir “şefkat” olgusu vardır. Sevgi ve şefkat yan yana gelirse, başta
menfaat olmak üzere pek çok kötü duyguları katleder.

“Allah’ın varlığına ve
birliğine delillerden birisi de, kendilerinde sekinet bulup, ülfet edesiniz
diye kendi cinsinizden size eşler yaratması ve aranıza muhabbet ve merhameti
koymasıdır. Şüphesiz ki bunda düşünen bir kavim için nice deliller vardır.” (Rum /
21)

Aile kurumunda aslolan, çiftlerin “sevgi
ihtiyaçlarını” karşılamalarıdır. Bir kadın en ufak bir tartışmada eşine “beni
artık sevmiyorsun” derken, aslında “sevgini göstermiyorsun, sevgi ihtiyacımı
karşılamıyorsun” demek istemiştir. Belki kadın yaratılışı gereği buna daha çok
muhtaçtır. Dikkat ederseniz; bir buket çiçekle, bir tebessümle, bir tatlı sözle
kadınlar hemen sakinleşir ve az önce söylediklerine pişman olur…  Bunu
anlayabilen erkekler ve sevgiyi koşulsuz kabul edebilen kadınlar, mutluluğun kapısını
açmış demektir…

Sadece sevgiden bahsettik fakat sevgiyi
besleyen en önemli damar, şüphesiz saygıdır. Saygısını yitirmiş, ağzına geleni
eşine söylemekten imtina etmeyen çiftler, bu hareketleriyle yavaş yavaş
sevgilerini kemirdiklerinin farkına varamıyor. Bunu fark ettiklerinde iş işten
çoktan geçiyor. Dolayısıyla sevgiyi koruyabilmenin yolu, saygıyı kaybetmemekten
geçiyor…

Az önce kadının sevgiye biraz daha
muhtaç olduğunu belirttik. Buna paralel olarak erkeğin de biraz daha saygıya
ihtiyacı olduğunu da hatırlatalım. Tabi bu iki temel olgu, her ikisinin de
vazgeçilmezi olmalı. Fakat bir gıdım farkla, saygı konusunda kadının daha fazla
duyarlı olması gerekir.

Erkek karşısında “kadın gibi bir kadın”,
kadın ise “adam gibi bir adam” görmek ister. Eve geldiğinde eşini ayakta
karşılayan, terliğini önüne verip tebessümle aç olup olmadığını soran bir kadın
ile eve geldiğinde bütün gün yalnız olan eşine özlemini ve sevgisini ifade eden
bir erkeğin oluşturduğu aileyi düşünün! Eminim her birimiz, bunun yıllar boyu
aynı tonda gitmeyeceğine inanıyor. Evet, illaki arada inişler kalkışlar
olacaktır fakat pergelin ucu yerinden asla ayrılmamalıdır.

Burada vurgulamak istediğim asıl nokta,
çiftlerin birbirlerine sevgi ve saygılarını “hissettirmeleridir.” Yoksa kimse
birbirinden nefret ederek evlenmiyor. O sevgi ve saygıyı kalpte ölü gibi
muhafaza etmek ayrı, onu sonuna kadar eşe feda etmek yani hissettirmek
apayrıdır.

Efendimiz (SAV) hanımlarının faziletini
dile getirirdi. Şimdiki beyler saatlerce yemek yapıp heyecanla servis eden
eşine “çok güzel olmuş eline sağlık” demek yerine ” falanca evde bu yemeği
yedim, harikaydı” diyebiliyor. Ve ya eşinin faziletlerini dışarıdaki insanlara
anlatan bir kadın, eşine “şu huyun çok hoşuma gidiyor, bana böyle davranıyorsun
Allah razı olsun” demeyi çok görüyor.

Yine Efendimiz, hanımlarına sık sık
sevdiğini söylerdi… “Kördüğüm gibi” ifadesi hepimizin malumu…

Gerçekten zor değil… “Seni seviyorum” diyebilmek!

Tabi aile sadece erkek ve kadından
oluşmuyor. Bir de evde çocukların da yetiştiği bir ortam var. Ve bu ortamda
“sevgi ve saygıyla” büyüyen çocukların ileriki hayatında ne kadar özgüven
sahibi, başarılı, merhametli olduklarını gözlemliyoruz… Birbirlerine sevgi
sözcüklerini çok gören, dahası çocuklarının önünde her gün didişen, kaşığı
vurup sofrayı terk eden, edeplerini muhafaza etmeyen ebeveynlerin çocuklarında
sevgi, saygı ve edep sınırları haliyle yok olacaktır…

Aile kurumunu muhafaza etmek, neslimize
bırakacağımız en önemli mirastır. Bunun muhafazası, sevgi ve saygı kurallarını
ihlal etmemek ve hissettirmek ile mümkün olacaktır.  



Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.