Âlemleri bir denge üzere yaratan Allah bütün
noksanlıklardan münezzehtir. Öyle bir yaratma ki; “Gözünü nereye
çevirsen bir dengesizlik göremezsin. Göz yorgun bir şekilde sahibine geri
gelecektir.” (Mülk /3)
Allah-u
Teâlâ, biz kullarına bir ihya ve inşa projesi sunmuştur; dileyenin vazife
alabileceği bir ihya ve inşa projesi. Kolayca vazife alınabilecek ve karşılığı
eksiksiz verilecek bir proje… Allah, kadın ve erkeğin bu projede aktif olarak
görev almasını istiyor.
Projede
yer almak isteyenlere bazı öneri, tavsiye, emir ve buyruklar da verilmiş. Hatta
kadın ve erkeğin fıtri özellikleri göz önünde bulundurularak görev dağılımı
yapılmış. Yeryüzünü yaşanılır kılmak için bu projeye her insanın ihtiyacı
olduğu muhakkaktır.
Evlilik, aktif görev alabilmenin en güzel ve fıtrata en uygun olan
yoludur. İhya ve inşa projesinde çiftler arasında dengeli olmak ya
da denk olmak, üzerinde durulması gereken bir hakikattir. Denge veya denklik,
günümüzde anlaşıldığı gibi ‘boyu boyuna, huyu huyuna’ şeklinde değil elbette.
Bir de işin içine mal, güzellik, soy, yaş vs. durumlar da ekleniyor ki,
değmeyin gitsin. Günümüz standartlarında çiftler için her ne kadar böyle bir
denklik aranıyor olsa da Rahman’ın projesinde vazife alacaklar için bu,
mevzubahis bile olamaz. Allah’ın işçisi, O’nun (celle celâluhu) hizmetkârı,
bütün bu sayılan özellikleri bir iftitah tekbiri ile arkasına atmıştır.
Eşler
birbirini tamamlayıcı, birinde olan kusuru diğeri kapatıcı olmalıdır. Arapçada
eşler için ‘zevc’ kelimesi kullanılır. Zevc, sözlükte ‘birbirini tamamlayan
çift’ demektir. Örnek olarak ‘zevcen na’leyn’ ifadesi verilir; yani ‘ayakkabı
eşi’. Ayakkabının çiftleri birbirinin aynısıdır, tıpatıp benzeridir. Biri
olmazsa diğeri bir işe yaramaz. Tek ayakkabıyla yol gidilmez. Birbirinin
tıpkısıdır fakat sağ ayağı sola, sol ayağı sağa giyen kişi ayaklarına zulmetmiş
olur.
Eşler
birbirinin dengi olmalıdır, eşiti değil. Malumunuz her eşitlik denklik demek
değildir. İki ayakkabı birbirinin eşiti olsa, mesela ikisi de sol ayakkabı
şeklinde olsa, bir işe yaramaz. Eşler de birbirlerini tamamlayan çiftlerdir
ancak biri, diğerinin görevi olmayanı ona yüklemeye kalkarsa ya da biri,
diğerinin görevini de yapmaya çalışırsa iki tarafa da zulmetmiş olur.
Mümin
erkek ve mümin kadın, sorumluluk noktasında denktir. Ancak vazife noktasında
birbirine asla denk olamazlar. Çoğu kez duymuşuzdur ev hanımlarının şu
şikâyetini: ‘Akşama kadar çocukların kahrını çekiyorum, babası akşam iki saat
sabredemiyor.’ Esasında normal olan da budur hanım kardeşim. Sen merhamet,
şefkat, letafet, zarafet noktasında fıtraten daha esneksin. Bu sebeple
çocuklarının kahrını çekebilecek sabır fonksiyonu da sana yüklenmiş. Vazife
alma noktasında aile içinde adaleti gözetmez isek yine hanımlardan duyduğumuz
‘Benim bey de her işe karışıyor.’ şeklindeki şikâyetler, kulaklarımızı
çınlatacaktır. Bu trajikomik durum maalesef ailelerin birçoğunu sarmış
vaziyette.
Girişte
dile getirdiğimiz gibi, âlemleri bir dengede yaratmıştır Rabbu’l-âlemîn. Evreni
bir aile olarak düşünürsek; içerisindeki devasa gezegenlerden, gözün göremediği
küçüklükte atoma kadar hiçbirinin dengeyi bozmadığını görebiliriz. Bir gün bir
atom da çıkıp “Ben artık atomluk yapmayacağım. Elektronlar, nötronlar bana göre
değil!” demiyor. Bir hücrenin bunu demesi ise vücudun sahibini ölüme kadar
sürüklüyor. Hücreler dengeyi bozup kendi başına buyruk çoğaldığı zaman, kanser
hastalığı vücutta yayılıyor. Ve bu dengesizlik durdurulmazsa, sahibini malum
son bekliyor.
Vücudumuzu
dengeli beslediğimiz gibi, evliliklerimizi ve ailemizi de dengeyle
beslemeliyiz. Zira dengeyle beslenen bir aile, dengeli toplumun mayasıdır. Aile
saadetini sağlamak için eşlerin yapması gereken, önce kendi fıtratlarını sonra
da eşlerinin fıtratlarını öğrenmeleridir. Kişi kendini tanıdığı gibi, ihya ve
inşa projesindeki yol arkadaşını da tanımalı ki; çalışma hayatı uzun yıllar
devam edebilsin ve verim alınabilsin.
Eşinin
fıtratını öğrenen kişi, cahillerin ve cahiliyenin sözlerine çok da önem
vermeyecektir. Hanımının fıtratını bilen bir bey, hanımı bir konuda ısrarcı
olduğu zaman ‘Yine dırdır ediyor!’ demeyecektir. Aynı şekilde eşinin fıtratını
bilen bir hanım neye kızıp neye sevineceğini bilecek, eve kızgın geldiğinde
‘Yine burnundan soluyor’ olduğunu bildiği halde, onun öfke ateşini biraz daha
harlamayacaktır. Devamında da buna göre adımlar atacaktır. Neticede sağlıklı
bir aile, sağlıklı bir yuva ve sağlıklı bir toplum inşa edilmiş olacaktır
inşallah.
Allah’ın
ihya projesine karşılık şeytan da boş durmamış ve bir ifsat projesi ortaya
koymuştur. Bunu da mümin ya da değil, bütün insanların dilinde sloganlaşan
‘Hayat müşterektir!’ sözüyle topluma kabul ettirmiştir. Müşterek hayatta
birbirine zulmeden ve patron-işçi ilişkisiyle yaşam sürmeye çalışan, çift
olamamış çiftler, maalesef şeytanın ifsat projesinde aktif rol almışlardır. Bu,
şeytanın Allah’a karşı yapmış olduğu bir savaştır. Ve bu savaşın bir tek galibi
vardır: Emrinde (işlerinde) galip olan Allah celle celaluhu.
Dengeli
evlilikler, dengeli bir aile ve dengeli bir toplum demektir. Dengeli bir aile,
aile fertlerinin ve toplumun dengeli bir şekilde inşası ve ihyası demek…
Öyleyse kıymetli kardeşlerim, var mısınız Allah’ın bu dev projesinde yerimizi
alıp yeryüzünü yeniden inşa etmeye?
04 Eylul 2020 23:16