Kadının, belli alanlarda uzmanlaşması elbette önemli ve gereklidir
Günümüzde sosyal siyaset disiplini içerisinde ele alınan
“çalışma” kavramı, dinimizde insanın yaratılış gayesi denebilecek öneme
sahiptir. Öyle ki güzel amellerin arttırılması ancak çalışma ile olmaktadır.
İslam’da tembellik hoş karşılanmamış, Peygamber Efendimiz (s.a.v.), çalışmaya
teşvik için kişinin kendi elinin emeğinden daha temiz bir kazancı
olmadığını [1] belirtmişlerdir.
Çalışmak, sadece kişisel ihtiyaçları gidermek için değil;
aynı zamanda toplumsal üretimi ve refahı arttırmak için de önemli bir unsurdur.
Topluma faydalı olan, helal yoldan ekmeğini kazanan kimse, vatanı ve dini için
de çalışmaktadır. İslam toplumları her türlü işin ve mesleğin ustasını
yetiştirmekle yükümlüdür.[2]Bireyleri yetiştirmekle sorumlu kişiler de en başta
analar, yani kadınlarımızdır. Eğitimin ilk verildiği kurum olan aile
içerisinde kadının eğitimli olması, yetiştirilen çocukların başarılarının
haricinde, içinde bulunulan toplumun gelişmişlik düzeyine ve refahına da olumlu
tesir edecektir.
“Çalışma” kavramının ekonomi bilimindeki anlamı,
dinimizdeki anlamından çok daha dardır. Ekonomide sözleşme ile belli bir
ücretle faaliyet gösteren birey, çalışan olarak görülürken İslam dininde
“çalışma”, kişinin dünya ve ahreti için faydalı olan her türlü faaliyettir ki;
bu faaliyete yerine göre “salih amel” diyebiliriz. Kuran-ı Kerim’de de pek çok
yerde iman edip salih amel işleme ifadeleri bir arada kullanılmış ve
kadın-erkek diye ayırt etmeksizin böyle davranan kulların cennete gireceği
müjdelenmiştir.
Kadınların çalışması meselesine gelince, kadının
erkekten, erkeğin de kadından daha üstün şekilde yapabileceği işler elbette
farklıdır. Feministler her ne kadar iki cinsin birbirine eşit olduğunu
savunsalar da, gerek biyolojik gerek psikolojik yönden kadın ve erkek
arasındaki farklılık alenen ortadadır. İslam dininde bu farklılık, birinin
birine üstünlüğü değil, bir elmanın iki yarısı gibi olma; yani tamamlayıcılık
olarak ifade edilmiştir. Ayette “Mümin erkekler ve mümin kadınlar
birbirlerinin velisidirler. İyiliği emrederler, kötülükten alıkoyarlar.” [3] ifadesi
ile eğitim, öğretim ve irşatta kadınların da erkeklerle aynı görev ile yükümlü
olduğuna işaret edilmiştir. Bu görev ise bir “öğrenim” gerektirmektedir.
Öyleyse kadının öğrenim görmesinin önemi açıktır. Samimi olarak dinini yaşamak
isteyen Müslümanlara yakıştırılan, gerici, bağnaz, cahil yaftalarının bir an
önce ortadan kalkması için kadınlarımızın eğitimli olması elzemdir.
Çalışma hususunda hadis-i şerifte kadının istikrar
yerinin evi olduğu ve süslenerek sokaklara çıkmasının, cahiliyet döneminden
kalan bir fesat unsuru olarak sayıldığı ifade edilir.[4] İslam dininde
ihtiyaç yoksa kadınların evlerini karargâh edinmeleri emredilmiştir. Ancak
kadının evde olması ile çalışmaması, eğitim almaması yahut para kazanmaması
birbiri ile karıştırılmamalıdır. Öyle ki ev içerisinde yapılan temizlik yemek
vs. işler, çocukların bakımı da başlı başına bir çalışmadır. Kadının geçiminden
sorumlu kişi evlenene kadar babası, evlendikten sonra ise kocasıdır. Ancak,
zaruret hâlinde belli şartlar altında kadının ücretli olarak çalışması
mümkündür.
Kadının eğitimli olmasının veya belli bir alanda
uzmanlaşmasının önemi şurada yatmaktadır: baba ya da kocanın kaybedilmesi
durumunda kendi hayatını idame ettirebilmesi gerekecektir. Bu da ancak bir işte
çalışarak olur. Belli bir uzmanlığa, eğitime veya mesleğe sahip olmadan para
kazanmak isteyen kadınlarımızın yaşayacağı zorluklar da aşikârdır. Her nedense
(!) genç yaştaki kadınlarımızın iş bulması daha kolayken, belli bir yaşın
üzerine çıkıldığında bir işe sahip olmak imkânsızlaşmaktadır. Genç hanımları
özellikle tercih etmenin bir cinsiyet sömürüsü olduğu söylenebilir. Özellikle
küçük işyerlerinde, sekreterlik, tezgâhtarlık, telefona bakma, hosteslik, atölye
işleri gibi uzmanlık gerektirmeyen işlerde ahlaken aşınmaların fazla olduğu,
çalışan genç hanımların kadınlıklarından da yararlanmaya çalışıldığı yaşanılan
pek çok olaydan öğrenilmektedir. Durum son derece vahimdir. Mesela Sakarya
Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada ülkemizde çalışan kadınların %90’a
yakınının işyerlerinde tacize uğradıkları tespit edilmiştir.
İmam Malik Muvatta adlı eserinde “Sanatkâr olmayan
cariyeyi çalışmaya zorlamayın. Eğer zorlarsanız kötü yoldan kazanma yoluna
gider. Çocuğu da kazanmaya zorlamayın, o da bulamazsa çalar.” anlamında bir
hadis bulunmaktadır. [5] Bu hadiste sanatkâr olan kadının istisna
tutulması, kadının eğitimli olmasına binaen önemlidir.
Özellikle erkekler ile bir ortamda çalışan bayanlar
arasında aşırı harcamalarla yapılan “israf”ın boyutları büyüktür. Böyle
ortamlarda dikkat çekme maksadı ile hemen her gün ayrı bir elbise ve farklı bir
makyajla işe gelindiği modaya uyan, gerekli-gereksiz demeden her şeyin satın
alındığı hesaba katılırsa ev ekonomisine katkıda bulunmaktan çok zarar
doğuracağı söylenebilir.[6] Çalışan kadınlar için diğer bir dezavantaj,
annelerin çocuklarıyla yeteri kadar ilgilenememeleridir. Yapılan araştırmalar
anneden kısmî olarak mahrum kalan çocukta, endişe, derin intikam duygusu ve depresyon
gibi haller yaşanacağı, çocuğun çevresiyle ilişki kurma yeteneğinin
zedelenebileceği görülmüştür. [7]
Çalışmanın İslam dininde övüldüğü gibi sadece erkeğe
hitap ettiğini söylemek de uygun değildir. Kur’an-ı Kerim’de “Biz sizden,
kadın olsun erkek olsun, kimsenin amelini zayi etmeyiz.”[8], “İnsan için ancak
emeğinin sonucu vardır.”[9], “Sen ta, Rabbine kavuşuncaya dek, didinme
durumundasın.” [10] Çalışmanın hem kadın hem de erkek için önemli bir
vazife olduğu gösterilmektedir.
Kadınlarda öğrenimin çalışmakla yakından ilgili olduğu
aşikârdır. Doktorluk, mühendislik, ebelik, sürücülük, yazarlık, kimyacılık,
eczacılık gibi meslekler eğitimi ve öğrenimi gerektirmektedir. Kişinin yapmakta
olduğu şeyle ilgili hükümleri bilmesi farz-ı ayın ise, işi ile ilgili eğitimi
alması da mecburidir. Kadınların ilim öğrenmesi ki ahlaksızlıkların,
cehaletin, düzenlerin kol gezdiği günümüzde uyanık olması; kendini, ailesini ve
içinde bulunduğu toplumu kurtarabilmesi için şarttır.
İslam’ın ilime verdiği değer ve teşvikler
de oldukça boldur. Tarih boyunca tefsir, hadis, fıkıh vb. gibi dallarda çok
sayıda Müslüman kadın âlimlerin yetişmiş olması; İslam’ın eğitime verdiği
değerin boyutlarını göstermesi hususunda önemlidir. Hz. Aişe, Fatıma,
Ebubekir’in kızı Esma, Ümmü’d-derda, fetva verecek düzeyde fıkıh ilmi bilmekle,
Yasemine bin Sa’d tefsir okutması ile meşhur kadınlardır. Onların haricinde,
vaaz, irşat ve kıraatte; özellikle öğretmenlik türü alanlarda Müslüman kadın
âlimler çoktur.[11]
Çalışan
kadınlar, iş yerlerinde erkeklere ümit verici kadınsı konuşma
yasağına [12], tam tesettüre, ziynetlerini ve ziynet yerlerini gösterme
yasağına[13] riayet etmelidirler. Bir kadının, bir erkekle baş başa
kalabileceği (örneğin erkek doktorun muayenehanesinde sekreterlik gibi) ortamda
kalmamaya çalışılmalıdır. Bu hususta hadiste şöyle buyrulur: “Hiçbiriniz
yanında mahremi olmadan bir kadınla halvet kalmasın.” [14] Dikkat
edilmesi gereken diğer bir husus da kadının mahremsiz sefere çıkma yasağının
olması sebebiyle böyle bir yolculuk gerektiren işte çalışmamaya özen
göstermesidir. Gereken şartlara riayet edildiği takdirde, kadınların
doktorluk hemşirelik gibi mesleklerde çalışmaları, kadınların eğitim ve
öğretimlerinin yine kadın öğretmenler tarafından verilmesi güzel olacaktır. Bu
konuyla ilgili şu hadis örnek alınabilir: “ Bir kadına, kadınları tedavi etmeyi
öğretmek uygundur. Çünkü bir cinsin kendi cinsine bakması diğerine göre daha
hafiftir.” [15] Hemşirelik, ebelik, bazı durumlarda kadınların
üstlerini arayacak kadın görevliler, çeşitli kız okullarında öğretmenlik gibi
mesleklerde de kadınlara kesin ihtiyaç bulunmaktadır.
Paranın,
iyi bir mesleğin günümüzdeki önemi, maalesef her şeyin önüne geçer bir hâl
almıştır. İnsanlar, zenginlerle arkadaşlık kurmak ister, onların dediğine
“doğru” der, sadece daha fazla paraları olduğu için onların tüm sözlerine
itibar eder hale gelmişlerdir. Çok ufak menfaatler uğruna faize bulaşır,
bile bile haram katkılar yer, haram olan yiyecek içecek satılan yerlerden
alışveriş yapar olmuş; “Haram helal fark etmez, yeter ki gelsin.” diyenlerin
sayısı gittikçe artmıştır. Dininin gerektiği gibi yaşamak, okumak, çalışmak
isteyen kadınlar hor görülmüş, cahillik gericilikle yaftalanmaya çalışılmıştır.
Yaşadığımız dönemde boş durmamamız, vatan ve din için çalışmamız bizlere
vazifedir. Unutmayalım ki, içinde yaşadığımız toplumdan bizler de sorumluyuz.
Yanlışlar varsa onun doğrusunu bilmek ve bildirmek, emr-i bil-maruf nehy-i
ani'l-münker yapmak, yani iyiliği emredip kötülüklerden sakındırmak en başta
bizlerin boynunun borcudur.
Hadis-i
şerifte şöyle buyrulur: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ya
iyiliği emreder, kötülüğe engel olursunuz ya da Allah, yakında umumi bir bela
verir. O zaman dua edersiniz, fakat duanız kabul olmaz." [16]
[1] Buhari,
Büyu, 15.
[2] Şamil
İslam Ansiklopedisi, "Çalışmak” mad., C. 2, Dergah Ofset, İstanbul 2000,
s. 43.
[3] Kuran-ı
Kerim, Tevbe 9/71.
[4] Faruk
Beşer, İslamda Kadının Çalışması ve Sosyal Güvenliği, Nun Yayıncılık, İstanbul
Şubat 2009, s. 27; K. Ahzab 33/33.
[5] İmam
Malik, Muvatta, isti’zan 42. bkz. Beşer, F., a.g.e., s. 50.
[6] Beşer,
F., a.g.e., ss. 50-51.
[7] a.e.,
s.90.
[8] Kur’an-ı
Kerim, Ali İmran 3/195, Nisa 4/124.
[9] Kur’an-ı
Kerim, Necm, 53/39.
[10] Kur’an-ı
Kerim, İnşikak 84/6.
[11] Beşer,
a.g.e., ss.110-111.
[12] Kura’an-ı
Kerim, Ahzab 33/32.
[13] Kur’an-ı
Kerim, Nur, 24/31.
[14] Buhari,
Nikah, 111,112; Müslim, Hac, 434; Tirmizi, Rada, 16; Ahmed bin Hanbel, Müsned,
I/222.
[15] Beşer,
a.g.e., s.122; İbn Abidin VI/370-71’den atıf.
[16] Tirmizi,
Fiten, 9.
15 Eylul 2020 14:29