Adını vermek istemediğim bir öğrencimin annesi: "Çocuklara bir şeyler anlatıyorsunuz eve gelince bana tuhaf tuhaf sorular soruyor, beni yıldırıyor, nasıl cevap vereceğimi bilemiyorum" diye yakınmaya başlamıştı...
Aslında çocuğun annesine vermek istediği mesaj şuydu: "Anneciğim, öğrenmeye en yatkın olduğum anlar sana sual sorduğum anlardır. Bu yüzden hâl ve kal dilimle diyorum ki aklımda uçuşan soruları tek başıma cevaplamaktan acizim. Ancak benim kucak dolu sorularıma seninle beraber cevap aradığım zaman dünyayı görür, algılar ve tanırım. Bu yüzden ne olur beni anlamaya, tanımaya çalış! "
İlk nâzil olan "îkra" dan maksat neydi öyleyse?
Maksat sadece yazılanı değil lisan-ı hâl diliyle 'Bismillah' diyen her şeyi okumaktı ayı, yıldızı güneşi; aciz bir karıncayı, karnı üzerinde sürünen bir böceği, uçuşan bir bal arasını, bir serçeyi ve bununla beraber arz ve sema arasındaki insanı yani Ademoğlunun numunesi olan çocuğu 'oku' demekti...
Bir annenin yeni anne olacak evladına nasihati şu olmuştur: Sen kitap okumayı bırak! Sen çocuğunu okumaya çalış o zaten sana ne yapacağını gerek hal diliyle gerek kal diliyle söylüyor zaten. Şayet ağlıyorsa ya açtır ya uykusu vardır ya da altı doludur...
Çocuğumuzun istediğimiz gibi kıvam alması, kişilik geliştirmesi ve kendisinde var olan palotansiyeli doğru yerde kullanması ancak çocuk âleminin kelimelerini, cümlelerini tek tek takılmadan, koparmadan okumakla mümkün....Çünkü ancak bu şekilde çocuğumuz dünyayı görür, algılar, tanır...Kişi neye muhtaç ise o şey onda eksik olduğundan eksik olunan şey bir şekilde dışarıya yansıyacaktır ve bu eksiğin def edilmesi ebeveyn tarafından görülüp okunmasıyla mümkündür ilk ayet olan 'îkra' hasebiyle...
Misal pedagoji biliminde çocuk bir dönem dünyayı tanıma adına keşif yolculuğuna çıkar...Bu dönemde siz dolapları, çekmeceleri kapatırsınız karıştırmaması adına. Bir de bir bakmışsınız ki o dolapta/çekmecede ne var ise dışarıya dökülüvermiştir bile... Çocuk, bunu sizi kızdırmak adına yaptığını düşünürsünüz lakin gerçek öyle değildir. Bu keşif dönemindeki çocuğun size haykırmak istediği şudur aslında: Ben sürekli bir gelişme ve değişme dönemi içindeyim ve şimdi etrafımda var olan objeleri merak ediyorum. Bu keşif dönemimi tehdit edebilecek bir şey varsa onu ortadan kaldırın ki içinde bulunduğum dünyayla tanışıp sağlıklı bir dönem geçirebileyim.
Veya özerk dönem içinde olan bir çocuk: Tek başıma su içeceğim, tek başıma yemek yiyeceğim, elimi bırak ben tek yürüceğim gibi tepkilerle demek istiyor ki; ileri yaşlarda birine bağlı olarak yaşayacağıma bırak da ben bir şeyleri tek başıma becerebileyim, yaşam mücadelesi verip kendi ayaklarımın üstünde durabileyim. Bu yüzden bana güvendiğinizi belli edin ve beni destekleyin...
Veya çocuk oyuncağını paylaşmak adına bir dönem akranlarıyla kavga alevine tutuşacaktır. Böyle bir durumda bir müddet onu gözleyerek okuma sanatını icra etmeye çalışın. Sonra kendi kendinize sorun:' ben bu çocuk için ne gibi çözumler üretip pratige aktarabilirim?' diye...İleride olumsuz bir davranışla karşılaşacağınıza/pişman olacağınıza her şeyi yerinde ve zamanında tedavi etmeye çalışın. Şayet ona şifa araçlı reçete sunarsanız o kötü haslet ondan def olur. Şayet onun bu hastalığını dikkate almazsanız bu haslet ömür boyu ona ve çevresindekilerine zarar verecektir; buna siz anne/babalar da dahilsiniz...
Bu misallar ışığında diyebiliriz ki;
Çocuk; çocuğu okuyup tedavi ettiğiniz kadar keşfedicidir, sorgulayıcıdır, paylaşımcıdır, merhametlidir...
Çocuk; çocuğu okuyup tedavi ettiğiniz kadar karakterlidir, mizaçlıdır, şahsiyetlidir...
Size anne/babalığı öğreten minik öğretmenleriniz olan çocuklarınız sizin rotanız/yol haritanızdır aslında...Bu hesapla önce çocuğunuzun haritasını çıkararak işe başlayın J.J.Rousseau'nun dediği gibi "Çocuklarınızı daha iyi tanımakla işe başlayın; çünkü onları hiç tanımıyoruz."
Bunu ise ancak onları tanıyarak yani ilk ayet gereği olan okuma sanatıyla icra edebilirsiniz.
Unutmayalım, çocuğu ne kadar çok okursanız o kadar verirsiniz ne kadar verirseniz o kadar da alırsınız...