Ders vermekten vazgeçip anlamaya çalışan insan kazanıyor!
Çocuklarla yaptığım danışmanlık ve terapi çalışmalarında, onların minik dünyalarına indiğimde en sık karşılaştığım durum -anlaşılmak yerine- anne babalarının onlara yüklemeye çalıştığı hayat dersi altında ezilip kalmaları.
Beş yaşında yarı haşarı tatlı çocuğunuzun, arkadaşıyla arasında olan biteni düzeltebilmeniz için öncelikle onu dinlemeniz gerekir. Dinlemediğiniz, dünyasına girmeye çalışmadığınız, onun bakış açısıyla olaylara bakamadığınız durumları nasıl ve neyle çözümlemeyi umuyorsunuz hiç anlamıyorum.
Bir sorunla karşılaşıldığında anne babanın ilk tepkisi -kendi anladığı yerden- çocuğuna ders vermeye çalışması diye düşünüyorum. Düşüncelerimi incelediğim ebeveyn tutumlarından çıkarıyorum.
Ablası hasta olduğu için davranışları hırçınlaşmaya başlayan bir çocuğun, sırf yaramazlık olsun diye haylazlaştığına inanamamanız için, onun minik yüreğine yüklenen endişe ağırlığının farkında olabilmeniz gerekir.
Bu farkındalığı yakalayabilmek içinse onunla konuşmanız gerekir.
Yaptığınız konuşmaların belirli bir anlama hedefine ulaşabilmesi için onu gerçekten dinlemeniz gerekir.
Kendi geçmişinizden sıyrılarak dinlemeniz, zihninizdeki şablonlardan sıyrılarak anlayabilmeniz, onun hakkında oluşan algınızın esaretinden uzaklaşarak değerlendirebilmeniz gerekir.
Çocuğun dünyasına girebilmek, ders verme kaygısı taşımadan onun ne söylediğini duyabilmek, onun kendine özgü algılarını hissedebilmek ne kadar önemli biliyor musunuz?
Benzer şekilde evlilik terapilerinde en çok dikkatimi çeken noktalardan birisi yine aynı konu. Çiftler sürekli birbirine ders vermeye çalışıyor. Dinlemek, karşı tarafı anlamaya çalışmak, onun dünyasına girebilmek, onun baktığı yerden bakabilmek, onun algılarıyla olayları değerlendirebilmek mümkün olsa, emin olun evlilik sorunlarının çoğu ortadan kalkar diye düşünüyorum.
İster çocuk olsun ister yetiştin her insan özeldir ve biriciktir. Karşımızdaki kişinin dünyasına girmek demek, bize ters veya anlamsız gelse bile onun için önemli olan durumların önemini anlayabilmeye çalışmaktır. Anladığımız durumlara destek olabilmektir. Bazen sözle, bazen tatlı bir bakışla, bazen sadece dinleyerek ve müdahale etmeyerek onu hissedebilmektir.
Ders vermek, bizim için önemli olanı karşı tarafa aktarmakken; dinlemek, onun için önemli olanı -bize saçma gelse bile- anlamaya çalışmaktır.
İlişkiler arasında bağ bu şekilde kurulur. İnsan ilişkisi bu yöntemle gelişir.
Kişi kişiyi dinleyerek anlar. Anladıkça sever. Sevdikçe yakın hisseder.
Böylece aile hayatındaki "Biz" fikri oluşur.